Seren Serengil'i aynı habitatı paylaştığı diğerlerinden ayrı tutarım. Tabii ki bu severim, hayranıyım filan demek değil, hangi normal kadın durup dururken Seren Serengil hayranı olur? Ama bana diğerlerinden farklı gelmiştir. Sonuçta dikilen elbise hep aynı model de bunun kumaşı daha iyi dokunmuş gibi. Öyle birşey, dur toparlayacağım.
Kendisini yemekten havuç misali ayıklamamın sebebi sadece zengin olması ve iyi bir aileden gelmesi galiba. Hani bakınca "paranın köpeği olurum" bakışlarını görmüyor ya insan gözlerinde, onun hatrına. Zaten kocalarına yedirmelere doyamadığı kadar çok parası var, son model araba için, dubleks ev, pırıltılı diş macunu için tosttan akacak kıvama gelmesine lüzum yok. O basitlik dökülmüyor üzerinden, haliyle akıl defterimde adını ayrı yazıyorum.
Tabii ki kendisini kenarda tutmam ısrarla müzik yapmaya çalışmasını anlamlandırmama yetmiyor o başka. Neden diyorum, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş bir kadın, kendini Gülben Ergen'le nebleyim Hadise'yle filan aynı yere konumlandırır? Neden Tahiroğlu peynirlerinin filan veliahtıyla evlenip çok köpekli-çocuklu, dernekli toplantılı pek şukela bir hayat sürmez? Neden bunca mala mülke rağmen huzur bulmaz, durulamaz? İşte bütün derdim bu. Oradan yola çıkıp dönerken kendi hayatıma da bir kuple ibret alır mıyım acaba çabası.
Tabii ki kendisini kenarda tutmam ısrarla müzik yapmaya çalışmasını anlamlandırmama yetmiyor o başka. Neden diyorum, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş bir kadın, kendini Gülben Ergen'le nebleyim Hadise'yle filan aynı yere konumlandırır? Neden Tahiroğlu peynirlerinin filan veliahtıyla evlenip çok köpekli-çocuklu, dernekli toplantılı pek şukela bir hayat sürmez? Neden bunca mala mülke rağmen huzur bulmaz, durulamaz? İşte bütün derdim bu. Oradan yola çıkıp dönerken kendi hayatıma da bir kuple ibret alır mıyım acaba çabası.
Tüm zengin aile kızlarının hayatında "moda tasarımcısı, şarkıcı, cafe işletmecisi" oldukları bir dönem vardır. Artık babasının konumu/parası hangisine yetiyorsa. Bu dönem 25'lerinden sonra "hasktir, benim de bir işe yarayarak hayatımı meşrulaştırmam lazım" algısı sonucu ortaya çıkar, kızın üstüne gidilmez rahat bırakılır ise girişilen iş ilk zarar ettiğinde, kaset satışları elinde patladığında biter. Genelde zararsızdır yani en fazla babanın parası batar/koca bulunur, tehlike geçer.
İşte Seren Serengil'in ki bu dönemin (şakanın) oldukça uzatılmış bir hali olarak tam da bu noktada çözümsüzleşiyor, o masum iyi huylu kütle kendini habise çeviriyor. Çünkü hepimizin bildiği üzere Seren Serengil'in öyle babasının adı altında ezilmesine izin vermeyecek mükemmel bir sesi yok. Kırmızı saç- kahverengi ruj günlerinden hatırladığım kadarıyla kendisi güzel de değil. Üstelik yavru serengil tüm bu ilahi karışımı zamanında Emrah gibi sinema tarihine adını comic sans'la yazdırmış bir kimlikle aynı paranteze alınarak iyice yenilip yutulmaz hale getirmiş bir bahtsız yürek, bir mini unsuccess story..
Hüsran merdivenlerinde birer ikişer yükseldikçe fazla oksijenden başı dönen seren'in bulduğu her sakallı beyaz gömlekli delikanlıya tutulması, her gelen adamı çocuğuymuşcasına sahiplenip harçlık vererek geçindirmesi filan gibi nahoş haller, Cengiz İmren'le evliliği, beceremeyince ana kucağına dönmesi, annesinin onu yine/yeniden spor salonlarına, stüdyolara, estetisyenlere sürüklemesi filan hep tuz biber üzerine. Off. Oysa benzerleri doğru zamanda doğru adamla yatarak gazetelerin bayram programı sayfalarında bir tık üste yazdırabilmişlerken adlarını, koymaz mı adama? Seren' ime sorsan o da hak ediyor mutluluğu, en az üç çocuğu, eve ekmek getiren kocayı, "bu gün bi seren serengil..." olmayı..
Bence sorun Seren Serengil'in fevkalede bir isim-soyisim uyumuyla doğduğu gün başlıyor. Madem ki soyadımız Serengil ve madem ki bir kız kurbanımız var o halde neden adını Seren koyarak hayatını Maksim kulisine çevirmiyoruz diyen kötü aile üyesini bulsa aslında, lanet bozulur sanki? Kimdir bu kızı beşikten sahnelere hazırlayan, el kadar bebeye seren diyerek gelişiminine yön veren kara vicdanlı yıllardır düşünürüm. Bir yavrunun ismi bu kadar da büyük-küçük ünlü uyumuna bağlanmaz, şansa bırakılmaz çünkü. O soyadı yerine neler olabilirdi farkında mısınız, düşündükçe kanım çekiliyor, aklım çıkıyor.
Ps: Yukarıdaki fotoğrafı/albüm kapağı için beynimin gugılcığı saniyenin onda biri gibi bir sürede 543 tane kötü espri buldu. "Sanayi kulislerinde üçüncü köprü Seren'in ortasından (bacak arası?)geçecek dedikoduları"dan, "Manisa'nın Tebelleş köyünde doğan iki başlı Seren görenleri hayrete düşürdü"ye kadar bu kötü esprilerimi gerek beynimde tümörleşmesinler diye, gerekse başkaları yapacağına ben yapayım konu kapansın zihniyetiyle (utanmadan)buraya yazıyorum. Tamam bak güldük eğlendik bitti Seren, hadi git o kaset kapağını değiştir şimdi.