Cuma

Moda haftası görmüş türk kızı

Moda blogları hakkında bir süredir ciddi düşünüyorum. Öyle böyle değil feci düşünüyorum, mesela şu anda okuduğunuz yazıyı güya ben beş senedir filan yazıcam, aklımda ama bugüne kısmetmiş. Darwin evrimi, Hitler ari ırkı bu kadar düşünmedi yemin ederim.
Neyse geç olsun da güç olmasın, allahtan her sahibinin evlenip yavrulaması üzerine konsept değiştirip "anne-çocuk" bloguna evrilen bir rahmetli moda bloguna karşılık her gün onlarcası açılıyor da malzemeden kısmama gerek kalmadı bu dönemde. Neden açılıyorlar, çünkü birileri sahip olduklarını göstermeyi öbür taraf da gözetlemeyi seviyor. Mükemmel bir arz talep dengesi, win-win.
Bir de şu Warhollardan Andy abimizin "bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" geyiği var tabi. Yurdum kızı için özellikle yargılanmadan kitlelere hitap edebilmek oldukça zor. Bugün kalkıp vücudunu gösterse canı istediği için en iyi ihtimalle "hafif kadın" yaftası yemesi olası. Oysa ki konu başlığını moda yaparsa hem istediği gibi boy gösterebilecek kitleler önünde hem de nesi var nesi yok sergileyebilecek görgüsüz damgası yemeden. Şukela.
İyi düşünmüşsün , sistemi çok güzel kurmuşsun da arkadaşım iyi giyinmek cidden bir zevk işidir, bu da öyle insana tepeden vahiy şeklinde inmez. İyi bir göz, renkleri tanımak, vücudunu tanımak, gideceğin ortamın analizini yapabilmek gerekir. İlk gençliğinden beri yavaş yavaş oluşturulan bir tarza ve moda bilgisine sahip değilse kişi bir de bunun üstüne trend olan ne varsa üstüne geçirirse çorba olur giydikleri onun da içinden kıl değil Barış Manço çıkar.

Gel gelelim türk kızlarının modayla ilgilenenleri ikiye ayrılır ki birincisi zengin kızları , hiç ilgilenmediğim bir güruhtur, hemen geçelim. İkincisi ise kazara Lookbook.netten , Chictopia'dan haberi olmuş, allah rızası için en az bir Oscar gecesi izlemiş, tercihen 20-40 yaş arası kendi parasını kazanan ya da iyi bir yere kapılanmış ev tipi kızlar. İşte benim markajımda olanlar da bunlar.

Bu  hatunlar her gün onlarca yabancı moda blogu takip edip orda gördükleri Chanel ve Tom Ford'lara su akıtarak kopyalarını Zara, H&M, Mango çıkartsın diye bekledikleri için birbirleri ile aynı şeyleri giyiyorlar genelde o yüzden  feyz almak için bir işe yaramazlar ama eğlenmek için ideal sıcaklıktalar (Hayatları roman olsa türü chick-lit olurdu) Ancak ne hikmettir ki asla aldıkları o şeffaf gömleği bir Chiara gibi sütyeninin üstüne direkt geçiremez illa ki içine straplez bir şeyler giyip ağzımızın tadını kaçırır müteasıplıkları ile Karl Lagerfeld'i bile modadan soğuturlar o başka bir konu.
Bütün gün Sex&City izleyip kemik ayaklı Sarah Parker'a adeta tapan ancak işyerinin bulunduğu plaza dolaylarından kopup eve gitmek için Aksaray dolmuşuna binmeden 10 pountluk ayakkabılarını Migros torbasına sokup babetlerini ayaklarını geçirmek zorunda olan kızlar işte (hangimiz yapmadık ki böyle küçük çılgınlıklar?). Hepsinin en az 10 tane kırmızı ruju var benim ise o rujları sürüp cidden rahatsız edici bakışlara maruz kalmadan mahalleden nasıl geçtiklerine dair en ufak bir fikrim yok.
Gördüğünüz gibi türk moda blog/blogcuları hakkında tespitlerin sonu gelmiyor sayın seyirciler. Hızımı almasam sabaha kadar modellerim de neyse, konudan sapmayalım. Benim asıl eğlendiğim bölüm bu kadınları kendi bloglarında kendileri gibi olan takipçileri arasında "güvenli" sularda değil de , konu başlığı "moda" olan herhangi bir etkinlikte izlemek. İşte o vakit ak koyun kara koyun meydana çıkıyor, çoğu araba farı görmüş tavşan masumluğuna bürünüyor.

Peki nasıl oluyor da İngiliz Kate'de harika duran bir H&M etek bizim kızlardan birinde müsamere kıyafetine dönüşüyor? Çünkü biz ilkokulda boyama yaparken elimize en çirkin yeşiller, kötü karanlık kahverengiler, sevimsiz maviler verildi, elişi kağıtları hep en kaba renklerden seçildi. Çünkü bizim kızlardan çoğunun sıcak-soğuk renkler kavramlarından ne yazık ki haberi yok. Olmadığı için her açık maviye turkuaz her parlak pembeye fuşya deyip bir de yüzleri kızarmadan onu bayrak kırmızısı ile "kombin"leyerek karşımıza geçebiliyorlar. Neyse ki geçen sene pastel renkler moda oldu da bebeklikten itibaren baştan aşağı koyu pembe ve sarı giydirilip çocuklukta bayram şekeri gibi en cart tonlarla kuşanan Ayşecik ve Fatmacıklar allah rızası için bir somon rengi gördü, mint yeşiliyle tanıştılar, o bile içime su serpiyor.

Bu kadar lafa birkaç kişiyi doğal ortamlarında incelemek istedim, fotoğrafsız tadı çıkmıyor zira. Çemkirecek olanlar kırmızı halıda kıyafet yorumu gibi düşünsün, sonuçta alan adı alıp tema seçmeyi başarabilen her moda bloggerının ilk yaptığı şey  Rihanna'nın kıyafetlerini yorumlamaktır, alışık olmaları lazım. Rihanna'nın suçu ne, pembegül.blogspot' u takip etmememek mi, arkasından o kadar konuşuyorsunuz? O da ayıp. ( Bu açıklama benim batın bölgesini kurtarır mı acaba?)
Bu kadar tatlı tatlı anlatmama yine de fotoğraf bana ait, seni mahkemeye verir sürüm sürüm süründürürüm, donuna kadar alırım diye atarlanacaklar olursa da sigortasız günlük ücretle çalışan sefil bakterinin biriyim, uğraştığına değmez . Deli bu deli de geç.

modaerator.com dan aldım, böyle ucu yolunmaya yakın sarı saç gördüğümde dayanamıyorum napiim? Sayın ablacım neden oryal, neden sarı saç? Daha mı güzel oldun böyle, Doutzen Krouse'mu oldun? İsveçte miyiz neredeyim ben?


Toparlak bacaklarıma beyaz pantolonu giyeyim de yarın "beyaz pantolon kombinim" diye yazarım bloga konu çıkar. Fotoğrafı pembeseker.com diye bir yerden aldım.

Devasa kolye? Tamam, Lazer kesim pencereli gömlek? Tamam, Wayfarer gözlük? Ellerinden öper. Eee ben yüzüne bakınca anlıyorum bu ablanın türk olduğunu, kütüğünün Çankırı'da olduğunu.o nasıl olacak? Boşa masraf. (poza dikkat !) Yine pembeseker.com ganimeti.

Ha bir de böyle bir şey var, misyoner blogger. Takipçileri ondan an be an tweet bekliyor. Görev beklemez. Yalnız o mavinin gözüne vurmasan iyiydi o esmerlikle be abla, hani yapma demiyorum hobi olarak yine yap da..
(Fotoğrafı zetfashion.com dan aldım, hakkını helal etsin, bıdık da bişeymiş)

Dikkat, dikkat, Deniz Berdan'daki inanılmaz mantık hatasını buldum!!
2010 yılında gayet normal kocasına Nikon aldırıp maşalı saçlarla moda haftasına koşmuş klasik zengin karısı iken (mini eteğimi giyerim ama edebimlen otururum modeli) arada geçen yıllar bu hatuna ne yaptıysa,

2013 yılı moda haftasında Alsancak arka sokaklarında akşamüstü kimliksiz yürümesini tavsiye etmeyeceğim bir hale gelmiş. Yazık ya şu kadınları heveslendirip durmayın tasarımcısın, modacısın, çok zevklisin vs diye, günah vallahi koskoca kadının şu haline bak,

Yanındaki de tasarımcı Zeynep Tosun. Tey allahım, kimlerin eline kaldık, ben de diyorum mağazalara gidiyorum götü başı yerinde orasında burasında gereksiz böbrek dekoltesi, zımba vs olmayan bir kıyafet niye bulamıyorum. Hep bunlar yüzünden, zengin adamlara sesleniyorum , para verin karılarınıza biraz da ellerini ayaklarını çeksinler moda işinden, mezara mı götürceksiniz? Torun sevcek yaştaki kadın gruppie olmuş yemişim öyle zenginliği ben (ilk resmi modacadisi.com dan aparttım)

Toplu gösterim, maşalı saç forever! E hani çok anlıyordunuz modadan böyle saç mı kaldı? Allahını seven üstüme ombre atsın.

Bu arada sol alttaki mavili bizim Çankırılı abla diil mi yukarıdaki? Maviyle tam olmuş o esmerliğe canmış canan olmuş. Bu fotoğraf altın gününde çekilmiş olabilir bence en sagdaki hanım kız kısırı fazla kaçırmış çünkü göbekten belli. 
(caferuj.com)

İyi ki ceketi böyle kollarını giymeden omuza atmayı bulduk nan, 
bir anda hepimiz modern gibi, şık gibi olduk.
espri kaynak burası 
fotoğrafı da Sabah gazetesinden buldum.

Gelecek yazılar; "Çirkinlikte Buse Terim Teorisi"ne yeni yaklaşımlar ve  Zara indiriminde hayatta kalma rehberi (resimli)

Çarşamba

Eski sevgiliyi yakmak

Bak bi şimdi eski sevgilinin sana ne hayrı var sayalım;

Tekrar geri dönme olasılığı, abaza kalmamak,
Bunu geçelim bi kalem. Aynı suda iki kere yıkanırsan ne olur? Cünup olursun. O hatalar tekrarlanır, geçmiş aranıza girer. Öyle bir arkadaşa bakıp çıkayım bahanesiyle hört diye eski sevgilinin hayatına giremezsin, bir sevişeyim de terimi atayım demek olmaz. Başına kalır.

Eski sevgili yakışıklıysa/güzelse onunla hava atmak,
Yapmayın arkadaşlar. Aramızda Jude Law'la, Angelina Jolie'yle çıkanlar varsa onlara hiç lafım yok. Saklasınlar eski sevgililerini, onlara lazım olmayan başkasına olur. Ama bizim Mahmut'la, Ayşe'yle zamanında ha çıkmışsın ha birleşip danaya girmişsin, ne farkı var? Zaten ortalık birbirinin aynısı Zara gömleklerle gezen erkeklerden, bakır/karamel saçlarla salınan kızlardan geçilmiyor. Hepsi bir "Can" hepsi bir "Su". Yanınızdayken gidip yerine başkasını koysam anlamazsınız farkı.

Seni yakından tanıyan birinin dostluğuna ihtiyaç duymak,
Lütfen bak, şurada samimi bir etkileşim içerisine girdik. Kandırmayalım birbirimizi. Eski sevgilinin en son akla gelen özelliği dostluğudur. Bobi mi bu? Güzin abla mı? Eski sevgili. Kimbilir ne kazıklar soktu da gitti? Ayıdan post eski sevgiliden dost olmaz. Üzgünüm.

Ne kaldı başka, hah Skor tablosuna +1,
Dişiyseniz orda burda Şamdan dergisine kapak olan Demet Şener misali "Şu kadar adamla beraber oldum, hiç biri şeyimi tam şey edemedi" demeçleri vermeyeceğinizi düşünüyorum. Hatta evlenene kadar bakire olarak anılmak gibi bir  istek içerisinde de olabilirsiniz ki en doğal hakkınız, sonuçta hangimiz bakire değiliz ki?

Koleksiyoncu ruhlu ve yattığı kızları orda burda anlatan vırtgel ağızlı erkeklere ise şunu demek istiyorum, eski sevgiliniz olan her 1(yazıyla bir) Tuğçe için onun arkadaşı olan en az 4(yazıyla dört) kızdan vazgeçmek zorunda kalıyorsunuz. Uyandırayım dedim, sonuçta devir ekonomi devri.
Hala daha ikna olmadıysanız da gençler, şunu unutmayın bizler de karşı tarafın skor tabelasında +1 değerindeyiz. Arkamızdan terabayt terabayt film çevriliyor.Bence tek başına bu bile onları ortadan kaldırmak için bir sebep.

Görüldüğü gibi dostlar, fazlasıyla ıkınmama rağmen eski sevgilileri muhafaza etmek için sadece 4 tane neden bulabildim ki, biri gerçekten çok boktandı kabul ediyorum (öyle gibi geldi de tam bulamadım hangisi). Oysa eski sevgilileri hayatınızın masaüstünden shift+delete etmek için bir milyondan fazla sebep bulabilirim. Ama yormayacağım kendimi çünkü onları siz zaten biliyorsunuz, içip içip kapıya dayanmasından tut, senin hakkında atıp tutmasını al, kirli geçmişinizle öylece karşında durmasıyla çarp, böl, parçala şerefsizi. Çabuk hırslandım dikkat edersen..

Eski sevgili dediğin pet şişe kılıklıdır, Doğada kendi kendine yok olmaz. Siz göndermezseniz çekmecenin dibindeki yarısı yenmiş gofretler gibi kalır. Ama bayat gofretler. Böcek yapar onlar. Oysa bunun yerine işi biten eski sevgilileri yerine kaldırsanız geçmişiniz tertemiz olur ve yeni sevgililere yer açılır. Çünkü sevgililik olayının bir "bug"unu buldum. İnsanlar bir süre sonra ayrılıyor. Evet. Sonra uzun süre yalnız yaşayamadan başkasını buluyor. Ne oldu, bir sürü eski sevgili. Al başına derdi. Bunların hepsini bir potada eritince de rezil oldular ve çözdüm olayı;
Eski sevgililerinizi yakın!
Açın ateşin altını, gürül gürül. Ayrıldınız diye hemen öküze bağlamayın, romantik de olun biraz. Geçin karşısına şarap için. Şiir okuyun o orada yanarken. Küllerini de gidip okyanusa savurun diyecem ama uçmayayım o kadar, artık neresi olursa deniz, gölet, lavabo, klozet.. dökün gitsin. Bu kadar da duygusal olmayın canım. Çaldırıp kapattıklarına saysın rahmetli.

İşte bu kadar. Şimdi yeni sevgilinize gidip gönül rahatlığıyla "senden önce hiç sevgilim olmadı" diyebilirsiniz. Dişiyseniz ufuuu daha da güzel, kilometreyi sıfırladınız olm bi anda. Bunu biliyorum çünkü Patricia teyzemle düzenlediğimiz ortak bir partiyle tüm eski sevgililerimizi yaktık. Komple balataları filan..
Ps for men: Eski sevgiliniz şişme plastiktense (içinizde var öyleleri biliyorum) yakmayın lütfen. Kokar pis pis. Söndürüp bir kenara koyun, o yine lazım olur.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...