Pazar

hayat çok zor bence

Yüz verdik Ali'ye, geldi sıçtı halıya.

Eve bir yemek masası alınması gerekiyor. Ancak evde o masanın koyulabileceği tek yerde bir yemek masası duruyor(du). (Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü yenisini alınca eski masayı atmamakta direnen annem çareyi benim odama kaktırmakta buldu ve bunu yaparken zihninin hiç bir mantıki, akli ya da vicdani süreçten geçmediğine neredeyse eminim. Neyse..)
Bir masa ayakları kırılıp yere çökene ya da ağaç kurtları tarafından yenip çürüyene kadar nasıl eski ve kullanılamaz sayılır bilemiyorum, ortada zaten bir masa varken yeni bir tane almak gibi bir ihtiyacın nasıl doğduğunu da kestiremiyorum aslında. Bunlar benim mütevazi üniversite diplomamla cevabını veremeyeceğim sorular.

(Her şey annemin birkaç ay önce "bizim yemek masası çok eskidi değiştirmek lazım" diyerek uyandığı o sabah başladı. Ertesi gün eve geldiğimde kendisini İkea kataloglarından oluşan bir kulenin üzerinde haka dansı yaparken buldum. Bayılmışım. Uyandığımda devasa bir mobilya mağazasında yıllardır götüme sokmak için nasıl da ihtiyacımın olduğu köşe takımını alıyordum. Tek bildiğim bilinmeyen bir gücün beni ve ailemi etkisi altına aldığıydı. Delicesine perde ve koltuk almak, parkeleri cilalamak, beyaz eşyaları ellemek istiyordum. Bayılmışım..)

Uzun lafın kısası, annem o günden bu yana adeta manyak gibi, küçük bir çılgın gibi yemek masası arayarak kafayı yedi. Arada bulduğu modelleri bana göstermekle yetinmeyerek saçımdan sürükleyip mobilya mağazalarına sokması gibi bir ailede olmaması gereken şiddet olayları yaşadık. Ki ben kendi evinde hayatsal ihtiyaçlarını bir yatağa indirgeyebilmiş minimalist bir insanım, mobilya seçemem, zorunda kalırsam da "en ucuz" olanı alırım. Bana bu yapılmaz. (insan olan kimseye yapılmaz)

Ayrıca o mobilya mağazalarında büyük ihtimalle şurada saydırdığım kadınların kocaları çalışıyor ve insanlara gerçekten yaşamak için hiçbir ihtiyacının olmadığı heyula gibi mobilyaları yusyuvarlak rakamlı senetler karşılığında satıyorlar. Büfe diye bir şey var mesela , kendisi bir nevi tabak-çanak anıt mezarı. Onu alıp salonunun ortasına koymanı bekliyorlar. Yetmiyor içini de türlü ıvır zıvırla doldurman gerekiyor. Ama o ıvır zıvırı kullanman da yasak, arada tozunu alıp kapatacaksın. Misafir (ki bence misafir bir takım yabancıları araya kaynatmak için uydurulmuş süslü bir kelimedir) gelince o kullanacak. Farkındaysanız insanımız biraz manyak.

Şu anda bu yazıyı tepemden yaklaşık 50 kiloluk bir masa bana bakarken yazıyorum. Yatağımın yanında bir yemek masası var ve kendisi önümüzdeki elli yıl çürüyeceğine ya da kopacağına dair hiçbir umut vermiyor bana. Duvarları sıçtın mavisine boyamak istiyorum delicesine..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

yazılarına has-ta-yım

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...