Cumartesi

Ön sevişme filan hep yalan bunlar


Yukarıdaki reklamla gün içerisinde film izleme sitelerinde olsun, forumlarda olsun sıklıkla karşılaşıyoruz. Şimdi böyle yazınca boş-beleş insanlar gibi o site senin bu forum benim gezdiğim anlaşılmasın. Gayet de işim gücüm var ama film de izliyorum, saksı değilim!
Reklama öyle nalet bir flash animasyon yapmışlar ki, çat burda çat kapı arkasında. Gözden kaçırmak, yokmuş gibi davranmak mümkün olmadığı gibi bir sefer "satın al" a tıklamışlığım bile var filmin sesini kısmak isterken. Alsam ne olurdu hala düşünüyorum aslında, atsan atılmaz, satsan satılmaz, hediye etsen başına dert. Kargocuyla, komşuyla onla bunla da yüz göz eder adamı diyecektim ama neyse ki gizli kutuda (nasıl bir şeyse artık, kutu içinde kutu gibi mi?) teslim ediliyormuş, yani kimse yumuşakçanızın kızarmış patates boyunda olduğunu anlamayacak, rahat olun!

Allaha çok şükür kadınım ve ergenliğimi tamamladığımdan beri uzamasını umduğum bir organım yok, kaldı ki erkek olsaydım bile bu reklama uyup da hap almazdım sanıyorum (Sanıyorum ama emin değilim, "erkek olsam piç olurdum yaee" geyiğini unutmayalım, unutturmayalım!) Yine de aynı reklam bu sabah mailime gelince dayanamadım artık şu herifin yamuk ağzına iki laf edeyim dedim. Her yerde karşıma çıkıyor, haddini bilsin allahın ufak pipilisi!

Bir kere bana bi söyleyin, o adamın surat ifadesi nedir, ağzına tuvalet terliğiyle pat pat vurmuşsun gibi surat çarpılmış, ağız çemçük edilmiş. Af buyrun halvetten değil de göbek taşından kalkmış gibi, ağzı yüzü kaymış. Hap Sağlık Bakanlığı onaylı tamam ama yan etki olarak ağzı yüzü ters ediyor demek ki. Bir de "işlem tamam" yazmışlar tey allam, evet ben de baktım kız mutlu gitmiş öbür dünyaya. Nur inmiş yüzüne. 

"3 ayda 7 cm" diyor ya, benim bildiğim Türk erkeği bununla yetinmez. En az 9 ay kullanır, sonra o fazladan 21 cm'i de kıvırır, kendine sokar. Bu kafada adamlara değil kız, arap sabunu bile yok çünkü.

Pazar

hayat çok zor bence

Yüz verdik Ali'ye, geldi sıçtı halıya.

Eve bir yemek masası alınması gerekiyor. Ancak evde o masanın koyulabileceği tek yerde bir yemek masası duruyor(du). (Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü yenisini alınca eski masayı atmamakta direnen annem çareyi benim odama kaktırmakta buldu ve bunu yaparken zihninin hiç bir mantıki, akli ya da vicdani süreçten geçmediğine neredeyse eminim. Neyse..)
Bir masa ayakları kırılıp yere çökene ya da ağaç kurtları tarafından yenip çürüyene kadar nasıl eski ve kullanılamaz sayılır bilemiyorum, ortada zaten bir masa varken yeni bir tane almak gibi bir ihtiyacın nasıl doğduğunu da kestiremiyorum aslında. Bunlar benim mütevazi üniversite diplomamla cevabını veremeyeceğim sorular.

(Her şey annemin birkaç ay önce "bizim yemek masası çok eskidi değiştirmek lazım" diyerek uyandığı o sabah başladı. Ertesi gün eve geldiğimde kendisini İkea kataloglarından oluşan bir kulenin üzerinde haka dansı yaparken buldum. Bayılmışım. Uyandığımda devasa bir mobilya mağazasında yıllardır götüme sokmak için nasıl da ihtiyacımın olduğu köşe takımını alıyordum. Tek bildiğim bilinmeyen bir gücün beni ve ailemi etkisi altına aldığıydı. Delicesine perde ve koltuk almak, parkeleri cilalamak, beyaz eşyaları ellemek istiyordum. Bayılmışım..)

Uzun lafın kısası, annem o günden bu yana adeta manyak gibi, küçük bir çılgın gibi yemek masası arayarak kafayı yedi. Arada bulduğu modelleri bana göstermekle yetinmeyerek saçımdan sürükleyip mobilya mağazalarına sokması gibi bir ailede olmaması gereken şiddet olayları yaşadık. Ki ben kendi evinde hayatsal ihtiyaçlarını bir yatağa indirgeyebilmiş minimalist bir insanım, mobilya seçemem, zorunda kalırsam da "en ucuz" olanı alırım. Bana bu yapılmaz. (insan olan kimseye yapılmaz)

Ayrıca o mobilya mağazalarında büyük ihtimalle şurada saydırdığım kadınların kocaları çalışıyor ve insanlara gerçekten yaşamak için hiçbir ihtiyacının olmadığı heyula gibi mobilyaları yusyuvarlak rakamlı senetler karşılığında satıyorlar. Büfe diye bir şey var mesela , kendisi bir nevi tabak-çanak anıt mezarı. Onu alıp salonunun ortasına koymanı bekliyorlar. Yetmiyor içini de türlü ıvır zıvırla doldurman gerekiyor. Ama o ıvır zıvırı kullanman da yasak, arada tozunu alıp kapatacaksın. Misafir (ki bence misafir bir takım yabancıları araya kaynatmak için uydurulmuş süslü bir kelimedir) gelince o kullanacak. Farkındaysanız insanımız biraz manyak.

Şu anda bu yazıyı tepemden yaklaşık 50 kiloluk bir masa bana bakarken yazıyorum. Yatağımın yanında bir yemek masası var ve kendisi önümüzdeki elli yıl çürüyeceğine ya da kopacağına dair hiçbir umut vermiyor bana. Duvarları sıçtın mavisine boyamak istiyorum delicesine..

Teenage mutant ninja turtles


Bu kadın öldükten sonra muhtemelen 17 sene hiç bir çürüme ya da bozulma emaresi göstermeyecek. Vücut o denli plastikimsi, silikonumsu maddelerle dolu ki, kadın kendini ölmeden mumyalamış, pet şişe gibi doğada yüz yıl kaybolmamaya ahdetmiş. Hatta belki de şu hali ölü bile olabilir, farketmedi diye kimseyi suçlayamam.

Cuma

Yöneticinin Dönüşü ya da Revenge Of The Apartman Sakinleri

Tutarım zaptı!

Eve taşındığım zaman artık kol gibi ev kirasının bünyemde yarattığı etkiyle ben mi anlamadım yoksa her yeni çıkan harcamaya gözlerimi anime karakteri gibi açmamdan korkarak emlakçı mı söylemedi tam kestiremiyorum ama evin aylık aidat parasının olduğunu bilmiyordum. Elbette yer yüzünde "aidat" diye bir gerçek olduğunun farkındayım ama bir gün benim de başıma geleceği hiç aklıma gelmezdi. Ev sahibi de kerizi hiç uyandırmadı saolsun.(Belki de varoluşçu bir insandı yaşayarak öğrenmem gerektiğini düşünüyordu, orası meçhul) Sonuç olarak ben aidat denen olaydan haberim olmadan eve taşındım.

Ancak bildiğiniz gibi kazığın sadece ucu sivri. Girdikçe gerçekler ortaya çıkıyor. Aidat dedikleri nane zaten kapitalist toplumun bir oyunu, insanları fakirleştirerek emeklerini ucuza satmalarını sağlayan bir toplum dinamiti, adeta soygunken bir de bu naneyi 1sene sonra söylersen ben o birikmiş parayı tabii ki ödemem, zaten kapıcı yok, asansör yok, doğalgaz yok e o zaman ne var ulan? Kaldı ki ben aidat ve faturaları Uçan Spagetti Canavarı'nın ödediği, kişisel paranın ise ayakkabı ve çantaya yatırıldığı gizli bir tarikata üyeyim. Aidat yatırmak inançlarıma ters.
İşte farkettiyseniz ben aynen bu şekil dönekliklerle, yer yer çamura yatma şeklinde olsun, Küçük Emrah ayağı yaparak olsun bir buçuk sene o parayı ödemedim. Tabii o arada bin kere o para geçti elimden eğlenceye, midye tepsilerine, ayakkabıya gömdüm ama olsun. Oraya vermedim.

Gel gelelim aidat denen çirkin gerçeği unuttuğum bu mesut günler bir geceyarısı kapıya sıkıştırılmış halde bulduğum notla sona erdi. Bu noktada şunu da belirtmek isterim arkadaşlar, not kağıtı bulmak sadece ateşli bir sevişmenin sabahında yastığın üzerinde "mükemmel bir geceydi" ya da eve döndüğünüz zaman anneniz tarafından buzdolabının üzerine iliştirilmiş "dolapta dolma var, ısıtıp ye, aç yatma!" şeklinde olursa güzel. Benimki ise yönetici tarafından bırakılmıştı (hayır, ateşli bir gecenin sabahında değil!) "Lütfen aidatı ödeyin" falan fıstık. Bir de bana zahmet olmasın diye 10x17=170TL filan yazmış, saolsun. Kafam bi milyon zaten, ehh kim uğraşcak dedim attım bir kenara.

Şimdi bu buzdağının çilekli tarafı. Diğer tarafında ise olay iyice çirkinleşiyor. Övünmek gibi olmasın ama evlere şenlik, her apartmana lazım bir kiracıyımdır. Ben taşındım taşınalı temiz aile apartmanı kisvesinden çıktı, Gül Pavyon kulisine döndü binanın içi. Aidatı biriktiriyorum, apartmana beş kuruş hayrım yok bir de safii zararım.
İlk taşındığım zaman yanlız başına bir kız öğrenci olduğum için komşuların yüreklerine soğuk sular serpilmişti. Benim bayramda aşure getirebilecekleri, veletlerinin matematik ödevlerinde yardım edecek ve en geç dokuzda (rakamla 9) uyuyan bir adet hanım kız olmadığım gerçeğine sanırım perde yerine camlara siyah karton ve gazete yapıştırdığım gün aymaya başladılar. Dışarıdan örgüt evi gibi görünen , haftanın en az dört günü kullanılmayan evime geldiğim günlerde ise sitcom tadında girenin çıkanın belli olmadığı bir ortam yaratmamla olsun, son ses müzik açmadan tuvaletimi yapamamam olsun, olur olmadık saatlerde apartman koridorlarında arkadaşlarımla "o son biranın bünye üzerindeki etkileri" hakkında yaptığımız ateşli tartışmalar olsun, gecenin bir yarısı gelen taksiler, çalınan kornalar derken kalan umutlarını da ben boşa çıkardım. Son kertede apartman sakinleriyle o güne kadar diplomatik düzeyde ateş hattında duran ilişkimiz de bir gece gelen arkadaşım midesindeki bar menüsünü tuvalete kadar taşıyamayıp apartman koridorlarına boşaltınca iyice kopma noktasına geldi.

O günden sonra kapımda not filan bulmadım. Dilek ve temennilerini direkt kapıma yazmaya başladılar. Belki kapısının üzerinde her gecenin görebileceği boyutlarda bir "aidatlarınızı ödeyin" yazısı olursa utanıp öder diye düşünen yönetici, insanlık için normal ancak benim için fıss bir adım atmıştı. Böyle şeylerle gaza gelen biri değilimdir. Ayrıca ödemek istesem bile yöneticinin kapısını çalmak gibi bir cesareti asla kendimde bulamam. Büyük ihtimal beni ellerine geçirdikleri an başörtüsü takıp ıslah olmam için kuran kursuna kaydettirecekler.

Zamanla kapıya yazılan yazıların içeriğinde de bazı değişikler oldu bak şimdi, olmadı değil. En son bir arkadaşım yazıların üzerindeki şeklin erkek cinsel organı (o böyle demedi tam olarak) olduğuna dair benle bahse girince anladım ki durum vahim, yönetici kapıma Sanskritce küfür yazmadan ya da evimi "içeride uranyum zenginleştiriyor, bomba imal ediyor" iddiasıyla polise ihbar etmeden önce kendime bir çeki düzen vermem lazım. Piff.
Bunların korkusuna gündüz çöp atmaya bile dışarı çıkamıyorum enseleyecekler diye. Evden sinsi sinsi kokular yükselmeye başladı. Yakında hiç birine gerek kalmayacak belediye çöp ev diye kapatacak zaten evimi. O zaman benim tek başına yaşayan, kariyer sahibi, Cosmopalitan okuyan ve haftanın iki günü çin yemeği ısmarlayan genç kadın hayallerime ne olacak söyler misiniz?

Ps: Bu yazıda apartman sakinlerinin "sakin" olmalarıyla ilgili hiç bir espri yapılmamış olup, güvenle tüketebilirsiniz. Teessüf ederim ayrıca, bir kalitem var benim.

Pazartesi

Maria mercedes marimar rosalinda'ya sonra hepsi thalia'ya..

Her ucuz kuaförün default tabela fotoğrafı

Şu ahir dünyada güzelliğinin ekmeğini en çok kim yedi diye sorsanız ne Adriana Lima derim ne Sharon Stone. Benim için Thalia'dır o hatun. Kadın asırlardır bu piyasada olmasına rağmen ne akılda kalıcı bir parçası var (Thalia'nın aslında bir şarkıcı olduğunu biliyor muydunuz?:) ne de bir şovu, bir konseri bir şeysi. Ama hala Thalia makyajı isteyen insanlar var düğününde. Yirmi yıldır bir milletin güzellik algısı değişmez mi arkadaşım, ne bitmez sevdaymış içimizdeki.
Allah aşkına söyleyin siz de ne zaman saç renginizi değiştirmek isteseniz elinizde Rosalinda resimleriyle kuaförlere koşmadınız mı? Ne zaman işiniz güzellik forumlarına düşse bunun boy boy fotoğraflarıyla karşılaşmadınız mı? Ben mesela, yıllarca Thalia dalgası yapacağım diye maşalarla yaktım saçlarımı, Aysel Gürel'e döndüm sayesinde. (o da rahmet istedi bak)

Ortalama Türk kadınının olmak istediği kadındı Thalia, dikkat çeken ama sıradan çizgiden de uzaklaşmayan "ölçülü" güzelliğiyle hem içimizden biri, hem kapak kızıydı.
Bir de pembe dizileri vardı bunun Marimar, Rosalinda vs.. orada da salım salım salınır taş gibi latin heriflere göbeğinden zeytin yedirirdi. Küçüktük ne bileyim, özenirdik. Sen hem her durumda zengin aile çocuklarını kendine aşık edebilesi olan, ballı bir abla ol hem de yaklaşık 17 sene süren dizide 16 sene bakire kalmayı başar. Akıl alacak iş değil vallahi.


Bu da yaşı tutanlar için "Marimar" dan bir enstantene. İşte bu abla yıllarca hep elledi bu çocukları, mıncıkladı, vermedi de sonunda, mundar etti.

Çarşamba

Evrime inanmıyorum,

  
ama rekonstrüktif cerrahi diye bir şey var.

(abla, tövbestafurullah senin yüzüne noolmuş, böyle bişey olmuş)

Salı

Yasaksa "yasa"k!

Evet arkadaşlar bildiğiniz gibi yeni çıkan yasayla (Bir gecede! yuh. Sivilce Yasa) yurtdışından kozmetik alışverişi yasaklandı. Aslında alışveriş edebilirsiniz ama o ürünleri gümrükten geçirmek imkansız olduğundan boş yere uğraşmaya gerek yok. Adamlar bize resmen "almayın demiyorum hobi olarak yine alın ama nahh kullandırırız size onları.." diyor.

Olayın müsebbibleri orda burda şöyle ağlanadursun benim kendilerine iki çift lafım var müsadenizle. "Lan şerefsizler, lan şark kurnazları siz sattığınız ürünlere %  50den fazla kar koyarken biz ağladık mı? Bir Chanel ojeyi 100 kaattan kaktırırken bize sordunuz mu hiç "siz de zevk alıyor musunuz?" diye. Şimdi neyin peşindesiniz aq? Bulmuşuz kendimize bir yol iyi kötü idare ediyoruz. Battı mı? Bize sokamadığınız milyonlar dönüp size mi..?Neyse..
Oysa ki İnternet Explorer'ı işletim sistemi zanneden, ısınan laptoplarını patlar matlar korkusuyla açmaya korkan bir müşteri kitlen var zaten Sayın TekinAcar ve saz grubu. Kendileri interneti sadece profillerine resim eklemek bir de Google'da kendi ad-soyad kombinasyonlarını aratmak için kullanıyorlar. Onların saçları sarı, gözleri Freshlook. Onlar uslu kızlar, onlara sat yine. Ben bir kere dünya gözüyle nasıl kerkildiğimi görmüş, global pazarlara açılmışken nasıl teslim edeyim paketi komple sana? El insaf."

Ama efendim biz bunları eserlerimizde yazdık, bahsi geçenler zaten kendilerini beğenmiş, ürün odaklı işletmelerdi, şimdi bir de tekel oldular tam oldu. Artık ne getirtirlerse satarlar, neyi ne kadara isterlerse geçirirler. Aferin bize. Küreselleşen dünyada tüm ekonomik ve ticari sınırlar kalkmış, iç dış piyasa kavramları yön değiştirmişken, Fransa'daki kelebeğin kanat çırpışı Japonya borsasını zangırdatırken biz bir yasayla 2.Dünya Savaşı yıllarına, fordist üretim sistemine döndük. Ne gerek var zaten binlerce marka/ürün arasında seçim yapmanın, devlet bizim adımıza karar veriyor ne kullanacağımıza, negzel.

Arkadaşlar dalga bir yana, bugün kozmetiği engelleyen yarın makyaj yapmayı engeller (alacalı parlak eşarplarını nane yeşili göz farıyla tamamlayıp göz zevkimin ırzına geçen türbanlılar da yok olur mu peki? Hımm). Düz mantık adamı mağarasından çıkmış nikotin almayalım diye patlıcan yemeyi yasaklamakla meşgul beyler, biz daha neyi tartışıyoruz? Bu sebeple yurtdışından alışveriş yapabilmenin kurnazlıklarını düşünmek, olmadı bi de miami yaparım demek yerine somut bir şeyler yapmak gerekiyor ki, sonrası için tecavüz kaçınılmaz olmasın. Hayır, zevk alamayacağım zira badem bıyıklılar hiç tipim değil.

Yalnız öyle digital dilekçelerle, imzalarla filan olmaz bebeim bu iş. Karşımızda rant sahipleri var. Maddi bir protesto yapmak lazım. Ne mesela, en mantıklısı bu iş bitene kadar buradan kozmetik almamak. Bu mağazalar olmasa kokmayız heralde, marul gibi buruşmayız bir ayda. Bütün kadınlar birleşip çok değil iki ay depodan kullansak TekinAcar abi, Sevil abla bak nasıl peşimize düşer "bokunuzu yiyim abla biz ettik siz etmeyin, o mutlu günlerimize dönelim" diye. Ben şahsen kendi karları için benim özgürlüğümü kısıtlayabileceğini düşünen bu hadsizlere para kazandırmayı bu saçma yasa kalkana kadar reddediyorum. Zaten bu zihniyetle devam ederlerse batıp kepenk indirdikleri günleri görürüz yakında. Azıcık sabır, acı yok Rocky!

Pazartesi

La Tırtingen'den Masallar

Masalların acımasız ve gereksiz olduğunu düşünen tek insanın ben olduğunu hiç sanmıyorum. Adı üstünde "masal" olan bir şeyi gerçekmiş gibi eleştirmek parodinin parodisini yapmak kadar saçma farkındayım ama hayat hakkında bildikleri apartmanın bahçesi ve anneanne mutfağıyla sınırlı el kadar sübyana çok uzaklardaki ülkenin kralının iktidarsızlık sorununu anlatmak, "çocukları olmadığından kraliçe büyücülerden çıkmaz oldu, iksirlerle, şuruplarla kırdı karı kafayı.." demek de çok mantıklı değil, hadi dürüst olalım. (Yılda iki defa filan böyle çok pis dürüstlüğüm tutar, neme lazım.)

Hele bir Kibritçi Kız masalı vardır ki, "üşüyoruz reiz" tadında. Bugün saykodelik bir insansam mesela, o masalın payı büyük. Hayır madem satamıyorsun niye ayazda durup kibritleri yakarak sermayeyi kediye yüklüyorsun be evladım? Efendi gibi gitsen evine, "satamadım anne ben bunları, bu gece yatayım sabah erken kalkar çalışırım" desen olmazdı bak bunlar. Kendini de beni de yaktın Kibritçi Kız. O son kibriti çakmayacaktın..Sus şimdi.
Ayrıca ben faydasız bir çocuk olduğumdan masalların sonunu da merak ederdim. Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar... Eee? Sonra bebeim, devam et. Olmuyor ama o noktaya kadar ayrıntılara boğup da sonunu iki saniyede bağlamak. Önemli olan sonrası, pamuk prenses vajinismus oldu mu, yedi cüce birleşip eve bi tam kadın getirdiler mi, kötü kalpli büyücü ibret alıp tövbe etti, ıssız acun öldü mü? İnsan bunları bilmek istiyor. Çocuksun lan bi defa, ölesiye merak ediyorsun her haltı. Radyonun arkasını kurcalıyorsun içinde adam var mı diye, arı kovanına sopa sokuyorsun, solucanların içini açıp organlarına bakıyorsun (bunu sadece ben yapmış da olabilirim, bilmiyorum)..

Neyse, eğer siz de benim gibi meraklı gruptansanız aha da aşağıda adamlar bir takım şekiller, illüstrasyonlar bişiler yapmışlar masalların olası sonlarına ya da "bugün yaşansa nasıl olurdu?"larına dair, bunlar burda dursun azcık oldu mu? Emdi yürek yırtılır.


- Tüüü pis herif ortalığın haline bak. Seninle evleneceğime Uykucu'ya versem en azından kulübeyi üzerime yapardı. Babamın sarayından mı getirdim ben bu çocukları, kalk da bi işe yara beygir profesörü. Kalk!

- 41 numara ekmek tahtası gibi ayak mı olur aq? Adam görünce nasıl kaçtığını bilemedi. Şiştt beyler bakın bi, pabucumun tekini bulana ya da getirene bedava muamele. Uyar mı?

- Bekle hayatım beş dakika, şu mavi küçük haplardan içip geliyorum dedim. Hemen de uyumuş. Neyse hala yaşıyorsa Pollyanna'yı arayayım ben bari. O ufak şeylerle mutlu olmayı bilen bi kızdı.


- Kırmızhı Başhlıklı Kız nedir yae? Ne kadar banel. Mango'dan aldım ben o başlığı. Ayrıca şişman diilim, kemiklerim iri bikere benim tımam mığğ?!1


- Hap kadar kulede ömür tüketeyim derken dert sahibi oldum. Yıl olmuş 2011 şu halime bak. Perukla gezen bir ben bir Erol Evgin kaldık. Üüü..

Cumartesi

SeksEnler



Bu şarkıyı ararken porno bulunca dünyası başına yıkılan adamlar var. Kıymetinizi bilin.

Perşembe

Kadın iç çamaşırı giyen müteşebbis pazarcı

Allah aşkına düşünün. Bıyıklı, esmer bir adam. Klasik bir tip, senin benim onun babası stayla, ekmeğinin peşinde. Sabah evdekilere eyvallah çekiyor, pazara gidiyor bu adam tezgah açmaya. Kayışın koptuğu yer burası dikkat! Çayını içip, tezgahının üstüne çıkan adam bu. Hem de don-sütyen giyerek. Sütyen giyip müşteri çekiyor. Evet normal gibi ama değil gibi de. En azından ben görmek istemiyorum arkadaşım bunu, tanıyorum çünkü o adamı akşam altı oldu mu kapatacak tezgahı kahveye gidecek. Ben bu ezilmişliğe tanık olmak istemiyorum.

Sana saygım var pazarda ekmeğini kazanan adam, erkeklerin yılda bir kerecik Victoria podyumunda gördüğü dantelli güzellikleri tabana yayman filan halka hizmet bir nevi. Ama sen dekolte bir kişilik değilsin ki, hadi özendin sütyeni taktın diyelim bari kilotu giyme. Hiç bir kadın pazarcı amcada gördüğü kilotun aynısını almaz. O kilotun hakkını veremediğin gibi bir de kafana filan takıyorsun. Seçici algıya hiç seçme şansı bırakmadan. Gözünü seveyim. Bu nasıl bir satış stratejisi, nasıl bi bohem ya diyecem ama tezgahın önü de dolu. Bir noktada sen de haklısın, demek var bir şıklığı, satışlara etkisi ama kimseye söyleme sırrını amca, yirmi senelik bakkalımı o şekilde görmeye hazır olduğumu sanmıyorum.
Kadınların samimiyetini de anlamak mümkün değil, bu adamın yaptığının yarısını sokakta yapsalar çanta vuruşlarıyla ofset baskısı çıkarılır kaldırıma. Ama pazar sınırlarından girildi mi bütün duvarlar kalkıyor. Pazar adeta bir tarafsız bölge.
Şişt abla bişey diycem gel bi, sen "bakar mısın kardeş, bu tanganın bana göresi var mı?" diyorsun ya, adam bu arada senin kasenin integralini alıyor cevabı verebilmek için, demedi deme.

Allahım aklıma garip garip şeyler geliyor. Mesela o anda pazarda kavga çıksa ya da birisi tezgahtan hırsızlık yapsa bu adamlar koşacaklar peşinden, belki de pazar dışına kadar. Sonra karakolda don sütyen adamlar. Tövbe estafurullah. Hayır konuşmayayım diyorum ama koridorda muameleyi düşünsenize,
- Şişt kızz sakallı, sen neden düştün buraya..? Ha ha ki ki.. Bir takım iğrenç olaylar, böyle şakalar bişeyler. Al işte, Fatmagül'ün suçu ne bilmiyorum ama sen o sütyeni giymeyecektin sevgili pazarcı.

Ha bir de bu adamın çocukları var. Babalarını iş kıyafetiyle görebilmeleri için 18 yaşını geçmeleri gereken sabiler. Okulda Adriana Lima gibi bir babaya sahip olmanın haklı gururunu mu yaşasınlar, mahallede benim babam senin babanı.. geyikleriyle mi uğraşsınlar (Emrah'ın babası)? Bak toplumun temeli sarsıldı, aile kurumu zedelendi bir tanga yüzünden. Evrendeki yerini küçümseme.
Neyse bak buraya kadar her şeye tamam neticede ekmek parası bunun ayıbı olmaz. Herşeyi yap ama o donu kafana geçirme pazarcı amca/abi/kardeş. İnsanı var, insan kılıklı hayvanı var. Yarın birgün kahvede amcık ağızlı derler, sebebin olur. Yapma, yalvarıyorum.

Al kırdın kırdın.. !
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...