Cuma

koala bence de çok sevimli bi hayvan

Demet Akalın'ı hem dinlerim hem de severim. Kadıncağızın müzik konusunda nasıl makus bir talihi varsa ülkenin %90'ı bütün şarkılarını biliyor ama bir allahın kulu (coolu) çıkıp da "evet lan dinliyorum ne var?" diyemiyor. Sen cd çıkart, bu piyasada gayet güzel satmayı başar ama adın gönüllerin top10 'ine yazılamasın. İlk buluşmada sevgili adayına fısıldanamasın "sen de sever misin?" diye (bu fısıldanmalarda istisnasız Fikret Kızılok ve Şebnem Ferah geçer o da başka). Hande Yener'in bile az buçuk ciddiye alındığı şu ortamda hem de. Oldu olacak kadının cdlerini siyah poşete sokun bari öyle satılsın.
Neyse işte ucuz görünür ama kendi çapında bir konkordatodur, bağımsızlık bildirisidir, "alayına isyan ölümüne mayami"dir benim gözümde. TekKaşımıKendimAldımgillerden gorilsoylu sevgilisini başından attıktan sonra Ajda Pekkan'ın upgrade edilmiş hali olarak girdiği sanat camia"aaa"sında kah beyaz gömlekli delikanlılarla yaşadığı aşklarla, kah peşinden yürüttüğü tüm özel üniversite kızlarıyla bir dünya kurmuş kadın, kendi çalıyor ön masa kızları oynuyor. Eyvallah saygı duymayayım da ne yapayım? Azıcık ortamların gazını almış, ömrü hayatında bir kez olsun kendi kusmuğunda boğulma tehlikesi geçirmişsen sen de saygı duyarsın. Senelerce basket maçlarında arka sırada telef oldu kadın, kalkıp buyur bacım buraya otur diye yerinizi mi verdiniz de şimdi makyaj çantasını toy-boylara taşıtmasına laf ediyorsunuz?

İbrahim Kutluay'ın hayatındaki "2.Demet Vakaası"ndan ise ölesiye nefret ediyorum. O her kamera gördüğünde kocasının koluna asılan koala ruhundan (buna halk arasında "adriana lima sendromu" diyorum ben, halk şaşırıyor tabii. Sonraki eserlerimizde bunu inceleyeceğiz efendim, bekleyiniz) "iki kez yavruladığım için artık kutsalım" düşüncesinden, evlendiğinin ertesi günü nufüs müdürlüğünün kapısında belirerek iki soyadlı olan kadınların ayaklı neferi olmasından, onun nezdinde onun temsil ettiği tüm asalak kadınlardan, evlilik çatısı altına sığınıp geçmişte yediği dolmaları temize çektiğini sanan dangalakların hepsinden nefret ediyorum. Midemi bulandırıyorlar. Sonra geçmiyor bu his. Hafızada yer etmiş "bana Porche alan adamla birlikte olurum" beyanatı pixel pixel üzerime dökülüyor o resimlerden.

Allah düşmanımın başına vermesin "en virgin Mary" Demet Şener omuriliğinde meydana gelen bir kaymadan dolayı "kocasına sarılmazsa ölecek" hastalığına yakalanmış. Sevenlerine(!) sabır diliyoruz.
- Aman iyi tut Demet abla, kaçar maçar...Daha da iki çocuk fırlatmışlığın folloşluğuyla bırak Porche'yi, Murat134 bile bulamazsın..
(ulan sizlere hizmet için yepisyeni blogumu bu kadının fotoğraflarıyla bezedim ya, nediyim..kıymetinizi bilin)

Ahaha anlatmazsam çatlarım bir de şey vardı, dikişlerimi patlattığım makus günlerden birinde mecburen evde televizyon seyrederken muhtemelen ismi "aramızda kalsın bak allama bi size söylüyorum" ya da "bizden kaçmaz kaçarsa da kalanını uydururuz" olan bir magazin programında bu basketçi karısı ve ilk yavrusunun röportajına rastlamıştım. Hani şu illa ki Boğaz'da konu mankeni yürütmeli, kıçtan üşütmeli açık hava röportajlarından.. Annesi minik yavrusuna soruyor,
- İremmm söle bakalım annecim, sen ne çocuğusun?
Küçük İrem belli ki evde talim terbiye edilmiş bu sorunun cevabına. Ancak henüz annesi kadar yırtılmamış olduğundan kameraya "vermek istiyorum ama veremiyorum" bakışları atıyor, utanıyor filan. Aferin, anasının kızı.. Neyse en sonunda zorlayarak cevabı aldılar;
- Aşk çocuğuyum..
Allah belanızı vermesin ne biçim bir çiftsiniz siz ya mr. and miss. Kutluay, evde bunları mı konuşuyorsunuz çocuklarınızla? Neymiş, aşk çocuğuymuş. Dua etsin onlar minik İrem'in yaşı henüz küçük. Yoksa çok daha sarsıcı cevaplar verebilirdi bu "ne çocuğusun?" sorusuna bence.

2 yorum:

selma dedi ki...

okurken çok güldüm.Ben ve benim gibi düşünenlerin hislerine tercüman olmuşsun. Tamamına katılıyorum.ağzına sağlık

yine selma dedi ki...

ayrıca siten hayırlı olsun

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...